
17 Ağustos 2014 tarihi benim ve birçok kişinin anılarında Kara bir gün… Bir ateş düşer yakar sızlatır bütün yürekleri… Hüzün ve matem… Tertemiz yüreği, içinde asla hiç kötülük olmayan, hayatı boyunca yalnızlığa terk edilmiş, bir insan… Evet adam gibi adam, Yeşilalan mahallesinin maskodu Zekeriya Yılmaz.. Yayladaki evinden ayrılarak kaybolan ve bir daha geriye dönmediği ve gidişinin yıldönümü 17 Ağustos….
76 gün boyunca seni bulmak için insanların seferber olduğu ve küçücük bir ırmak kenarında ölüm uykusu içinde bulunduğunda “siz beni koruyamadınız ama ben kendimi korurum” dercesine…Sana karşı hepimiz suçluyuz..Yaşarken sana karşı görevimizi yapmadığımızı biliyorum…Ne olur bizleri affet..Yokluğunu her bir gün, hücerlerimizde hissettiğimiz, seninle geçirdiğimiz günlerin, yılların ardından ayrılık gelip de çattığında kapanan binlerce hatıralarını bırakıp gittiğinin yıldönümü geldi..Günler ne çabuk geçiyor.. Yaşarken hissetmediğimiz, bir anlamda ne yazık ki, bir aradayken çok da fazla önemsemediğimiz dakikaları, saatleri, ayları ve yılları; her bir anıyla bir kez daha yaşamak zorunda olmanın ve zamanların bir daha olmayacağının bilincine varıldığı bir yıllık takvimdir ölüm yıldönümü…Daha kaç sene özleyeceğiz seni?…Sevgin bir sevdaya, o başlı başına bir masala dönüşür her geçen gün, her geçen saat… Kıyıda köşede kalmış her hatıranı gördükçe, ben gidişini her gün, her an yaşıyorum…
Gidişinin ardından tam bir sene geçti işte..Şimdi elimde biriktirmiş olduğum tüm zamanların seninle ilgili sohbetlerim ve Kör olası tek başına yaşadığın mekanda çektiğim fotoğrafların kaldı elimizde…Fotoğraflarda yaşadıklarını gördükçe insanlığımdan utanıyorum.. Rüzgârı üşütmüyor… Güneşi yakmıyor. Yağmuru tek tek akıttığım gözyaşlarımı gökyüzünden katlayıp, toprağına götürüyor… Senin toprağına… Ruhun şâd olsun Zekeriya Yılmaz..Ne olur bizleri affet..Umarım sana yaşattıklarımızı, bir başkasına yaşatmayız….
Bu makale 909 kez okundu